Neo-Keynes'ci Ekonomi
NEO-KEYNES'Çİ EKONOMİ
İngiltere'nin Cambridge Üniversitesi'nde merkez kurmuş ve dünyanın çeşitli yerlerinde taraftarları olan küçük, fakat etkili bir Keynes sonrası grubun doktrinlerine denir. Neo-Keynes'çiler John Maynard Keynes'in temel fikirlerini, özellikle 1936 yılında yayınlamış olduğu General Theory of Employment, Interest and Money eserindekileri kabul etmektedirler.
Neo-Keynes'çi ekonomiye katkıda bulunanlar Joan Robinson, Nicholas Kaldor, Luigi Pasinetti ve Piero Sraffa gibi Cambridge Üniversitesi'yle ilgili olan kimselerdir. Neo-Keynes'çi ekonomiye önemli katkıda bulunmuş diğer bir ekonomist Polonyalı Michel Kalecki'dir. Kalecki, Keynes'ten bağımsız olarak, Keynes'inkine benzer bir genel istihdam teorisi geliştirmiştir. Neo-Keynes'çilerin klasik ekonomist David Ricardo ve sosyalist Karl Marx ile ortak yanları vardır. Nitekim Neo-Keynes'çilerin çalışmalarına bazen Neo-Ricardo'cu ve/veya Neo-Marx'çı adı verilmiştir.
1977 yılında Cambridge Üniversitesi'nde kurulan Cambridge Journal of Economics Neo-Keynes'çi yayınların merkezi olmuştur. ABD'de 1978'de kurulan Journal of Post Keynesian Economics benzer fikirlerin yayılması için kullanılmıştır. Neo-Keynes'çiler ve genellikle Keynes sonrası ekonomistler Keynes hakkındaki kendi yorumlarını haklı saymakta, Samuelson, Tobin ve Hick gibi Ortodoks Keynes'çilerin yorumunu gayrimeşru saymaktadır.
Neo- Keynes'çiler stagflasyon sorunlarına cevap bulmuş olduklarını iddia etmektedir. İşsizliğin ve enflasyonun eş anlı artması stagflasyon, Ortodoks Keynes'çilik bakımından ekonomistlerin, ekonomi politikasını yönetenlerin ve genel olarak kamuoyunun gözünden düşmesine yol açan bir paradokstur. 1970'li yıllar zarfında Ortodoks Keynes'çilerin etkisi azalma eğilimi gösterdikçe, Neo-Keynes'çi teori, monetarist fikirleri ve anayol Neo- Klasik ekonomistlerin fikirlerini beğenmeyenler için cazip gözükmekte idi. Neo-Keynes'çiliğin Marx'ın bazı fikirlerine yakınlığı solu andırmaktadır. Neo-Keynes'çiler enflasyonu aşağıya çekmek için maliye politikasına ilaveten gelirler politikasına taraftardırlar, fakat sosyalist sayılmazlar.
Yatırım, Beklentiler ve Büyüme
Yatırım veya sermaye birikimi Keynes'in istihdam teorisinde merkezi bir rol oynar. Ancak Keynes, analizini kısa dönem için yürütmüştür. Kısa dönemde yatırım ekonomiye satın alma gücü zerk etmekte, efektif talebi ve dolayısıyla istihdamı artırmaktadır. Neo-Keynes'çi büyüme teorisi sermaye birikiminin gelecekteki dönemlerde prodüktif kapasite yaratma yönünü incelemekle sermaye birikiminin uzun dönemli sonuçlarına ağırlık vermektedir.
Roy Harrod'un daha önce yapmış olduğu çalışmalardan yararlanarak, Joan Robinson ve Nicholas Kaldor kendi kendini besleyen büyümenin şartlarını incelemişlerdir. Belirli bir yatırım düzeyi tam istihdamı sağlamaya ve ekonominin sabit bir oranda büyümesine yeterli olabilir. Ancak Joan Robinson'un teorisi merkeziyetçi olmayan piyasa kapitalizminde, yüksek istihdam sağlayan istikrarlı büyüme için gerekli şartların gerçekleşme ihtimallerinin çok düşük olduğunu göstermektedir. Önemli bir konu, girişimcilerin başlangıç beklentileri ile ekonomik faaliyetin gerçekleşmiş sonuçları arasındaki ilişkidir.
İstikrarlı yüksek istihdam sağlamak hususunda Keynes'in özel yatırım yeterliliğine ilişkin kötümser görüşlerinde en önemli faktör, geleceğe ait belirsizliktir. Beklentilerin yanlış çıkması halinde, girişimcilerin yöneticileri ya üretim düzeyini ya fiyatları ya da her ikisini değiştirmek suretiyle uyum sağlamaktadırlar. Keynes'in analizinde, ayarlamalar daha çok üretimde yapılmakta, Robinson ve Kaldor ise üretim ayarlamalarına ilaveten fiyat ayarlamalarına da önem vermektedir.
Keynes'in rekabeti varsaymasına karşın, Neo-Keynes'çiler ürün piyasalarında kuvvetli monopolcü unsurlar hesaba katmaktadır. Kelecki'nin monopol derecesi kavramı, fiyat tespitinde piyasa kuvveti ölçüsüdür ve Neo-Keynes'çi büyüme teorisinin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Maliye politikası istikrarlı büyümenin sağlanmasında kullanılabilir; fakat Neo-Keynes'çiler para miktarının ekonomisinin gerçek ihtiyaçlarını karşıladığını ve paranı n ekonomik politikada stratejik bir faktör olmadığını varsayarlar. Keynes'in kısa dönemli teorisiyle Neo-klasik uzun dönemli teoriyi birleştiren Neo-klasik senteze Neo-Keynes'çilik bir alternatif olarak belirmektedir.
Gelir Dağılımı Teorisi
Çağdaş kapitalizmin en önemli iki aksaklığından birinin işsizlik, diğerinin ise servet ve gelir dağılımının eşitsizliği olduğunu kabul etmekle beraber, Keynes hiçbir zaman dağılım teorisine ağırlık vermiş değildir. Neo-Keynes'çiler ise teorilerinin en devrimci kısmı olan bir gelir dağılımı teorisi geliştirmişlerdir.
Keynes'in tüketim fonksiyonunu iki kısma ayırmışlardır: Ücretlerden tüketme eğilimi ve kârlardan tüketme eğilimi. En basit Neo-Keynes'çi modellerde işçilerin bütün ücretlerini cari tüketime harcadıkları varsayılmaktadır. Kapitalistlerin kârlarını tayin eden yatırım ve tüketim kararlarıdır.
Kapitalistler daha fazla yatırım yapmak veya daha fazla tüketmek suretiyle milli gelir içindeki paylarını artırabilirler. Kalecki bu durumu çarpıcı bir şekilde şu cümle ile ifade etmiştir: "İşçiler kazandıklarını harcarlar, kapitalistler ise harcadıklarını kazanırlar." Bu suretle Neo-Keynes'çi ekonomide yatırım hem gelirin ücretlerle kârlar arasında dağılımını, hem de dağıtılacak gelirin düzeyini belirlemede stratejik bir faktördür.
Neo-Keynes'çi dağılım teorisinde Kalecki'nin monopol derecesi Neo-klasik ekonomideki tam rekabet varsayımının yerini almakta ve doğrudan doğruya gelir dağılımını etkilemektedir. Monopol derecesindeki nispi bir artış milli gelirin kâra giden payı ücretlerin aleyhinde olmak üzere artıracaktır. Gelir dağılımına ilişkin bu Neo-Keynes'çi makro ekonomide teori, Neo-klasiklerin mikro-ekonomik gelir dağılımı ile tezat halindedir.
Neo-klasik teori, üretim faktörlerinin (emek ve sermaye) marjinal prodüktivite prensiplerine göre genel bir teori içinde fiyatlarının belirlenmesine dayanmaktadır. Sraffa'nın görüşlerinden yararlanan Joan Robinson 1950'li yıllarda Neo-Klasik üretim fonksiyonunun anlamlığına meydan okumuş, özellikle sermayenin ölçülebilir homojen mahiyeti olmadığını iddia etmiştir.
Neo-klasik teori sermayenin değerini tespit etmek için gelecekteki gelirleri faiz oranı ile iskonto etmekte ve bir kısır döngü şeklinde sermayenin değerini kullanarak faiz oranını sermayenin marjinal prodüktivitesi olarak belirlemektedir. Özetle Neo-Keynes'çi ekonomi, politik bakımdan ortanın solunda yer almaktadır. Reel kuvvetlere ağırlık vermekte, paranın uyum sağlayacağını varsaymaktadır.
Parasal ücret fiyat düzeyinin dingil çivisini oluşturmaktadır. Gelir dağılımına ağırlık verilmektedir. Sermaye teorisi bakımından ücretleri aşan bir fazlalık gerekmektedir. Her istihdam düzeyinde büyüme mümkündür, fakat tam istihdam düzeyinde büyümeye ağırlık verilmektedir. Enflasyon, ücret ve kâr marjlarındaki değişmelerden kaynaklanmaktadır. Ekonomi politikada "laissez faire" esas alınmakla beraber, gelirler üzerinde makro-ekonomik kontrollere ağırlık verilmektedir.